Soru: Mesnevi Kuran tefsiri midir? Bir arkadaşım ''Mesnevi okursan Kuran okumana gerek kalmaz'' dedi. Kuran'ı anlamak için hangi tefsiri okumalıyız?
Cevap: Kuran'ı anlamak için yine Kuran'ın kendisini okumak lazımdır. Eğer arapça bilmiyorsanız birkaç tane meali okuyabilirsiniz. Mesnevi ise Celaleddin Rumi'nin kendi elleriyle yazıp ''Allah'tan geldi'' dediği sahte kutsal kitaptır. Rumiler bu kitabı Kuran'ın önüne geçirmek için ''Mesnevi okuyun, Mesnevi Kuran tefsiridir'' derler. Böylece müslümanları Kuran'dan uzak tutmaya çalışırlar. Zaten anadoluda yaygın olan ''Siz Kuran'ı anlayamazsınız, onu Allah dostları anlar, anlamadan okuyup yükseğe kaldırın'' iddiaları da sufizm dininin etkisidir. Şeyh-Gavs-Mürit gibi terimler İslam dininde yoktur. Mistik bir din olan Sufizm dininden gelmektedir. Peygamberimizin ashabı da mürit değil, arkadaşlarıydı. Kuran'da ''Arkadaşınız Muhammed'' olarak geçer çünkü 40 yaşına kadar Muhammed aleyhisselam mekkelilerin arkadaşıydı. 40 yaşından sonra vahiy almaya başlayınca da efendileri olmadı, arkadaşları olarak kalmaya devam etti.
Şimdi Mesnevi'nin neden Kuran tefsiri olamayacağına değinelim. Mevlana denilen Celaleddin Rumi'nin din anlayışına baktığımızda, bırakın Kuran tefsiri yazmayı müslüman bile olmadığı görürüz. Müslümanlığı kabul etmemiş ''ne müslümanım nede kafirim'' diyerek dinsiz olduğunu belirtmiştir. Kendi yazdığı kitabı vahiy olarak tanıtmış ve ''Mesnevi neden Kuran olmasın'' diyerek yeni kutsal kitap uydurmuştur. Ayrıca kadınları aşağılamış, kadın aklını çocuk aklıyla bir tutmuştur. Cinsel hikayeler anlatıp insanların biliç altına sapıkça ilişkiler sokmuştur. Şarap içmeyi kendine helal etmiş, cahil halka yasak olduğunu söylemiştir. Kâbe'yi put olarak görmüş, müslümanların hacı olmasını engellemiştir. En ilginci de kendisini Allah olarak tanıtmış, inşallah demeyi yasaklamıştır. Özetle Mesnevi okursanız şeytani öğretilerle karşılaşırsınız. Mevlana'yı Allah dostu zannedenler için inanması zor olsa da deliller böyledir. Celaleddin Rumi'nin kitaplarına baktığımızda çarpık bir zihniyetle karşılaşırız. Ona ait olduğu söylenen kitaplar bir yığın saçmalıkla doludur.
Aşağıda okuyacağınız alıntılar; Mesnevi, Rubailer, Fihi Mafih, Ariflerin menkıbeleri gibi Mevlevilerin baş ucu kitaplarından alıntılanmıştır. Ayrıca ilahiyat alanında araştırma yapanların da bildiği şeylerdir. Yani bu sayfada okuyacaklarınız ilk kez ortaya atılmış şeyler değildir. Yayın evi ve sayfa numarasına kadar vereceğimiz bilgileri isterseniz kendiniz de kontrol edebilirsiniz. Şimdi Mevlana'yı daha yakından tanımaya başlayalım. Bakalım gerçek mevlana kimmiş.
1- Mesnevi vahiydir iddiası!
Celaleddin Rumi, mesnevi kitabının girişinde kendi yazdığı kitabın alemlerin rabbinden geldiğini söyler. Kuran tefsiri olarak lanse edilen bir kitap daha en başından tefsir değil yeni kutsal kitap olduğunu söylemektedir.
Mesnevi âlemlerin rabbinden inmedir, bâtıl ne önünden gelebilir ne ardından. Tanrı onu korur gözetir. Tanrı en iyi koruyandır, merhametlilerin en merhametlisidir. Mesnevi'nin bunlardan başka lâkapları da var, o lâkapları veren de tanrıdır. Fakat biz bu az lâkapları anarak sözü kısa kestik. Az çoğa, bir yudum su göle, bir avuç tane büyük bir harmana delâlet eder. [Mesnevi, Önsöz, Sayfa 7, cilt 1, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1995]
Dini sitelere baktığımızda Celaleddin Rumi'nin vahiy almasını gönül vahyi/ilham olarak yorumladıklarını görüyoruz. Özellikle ''Sorularla İslamiyet'' isimli sitede Allah dostlarının aldığı vahyin ilham olduğu söylenmektedir. ''Allah arıya bile vahyediyor, evliyalara da böyle vahyetmiştir''diyerek Allah dostu ilan ettikleri adama toz kondurmazlar. Gerçekte ise Celaleddin Rumi ilhamla değil bildiğimiz peygamberlere gelen vahiyle kitap yazdığını söylemiştir.
Mesnevi'nin 4.cildinde sofilerin ''vahil değil ilham'' diyerek gerçeği gizlediği yazmaktadır. Yani Celaleddin rumi'nin sahte peygamber olduğunu gizlemek için ''ilhamla yazdı'' diyenler aklımızla dalga geçmektedir. Rumi'nin kendisi ''ilham değil vahiy'' diyerek yeni kutsal kitap indirildiğini ifade etmiştir.
‘’Bu ne yıldız bilgisidir ne remil ne de rüya. Tanrı doğrusunu daha iyi bilir ya Tanrı vahyidir! Sofiler bunu halktan gizlemek için gönül vahyi demişlerdir. Sen istersen onu gönül vahyi farzet. [Mesnevi, Cilt 4, Beyit: 1852-1854, Sayfa 151, MEB Yayınları 1995]
İslam dininin kaynağı olan Kuran-ı Kerim'de ise kendi elleriyle kitap yazıp Allah'tan geldi diyenler zalim olarak nitelenmiş ve cehenneme gidecekleri haber verilmiştir. Müslümanları Kuran'dan uzak tutmak için ''bana da vahyedildi'' diyen birinin cennete gitmesi de beklenemezdi değil mi?
''Kendisine birşey vahyedilmediği halde Allah'a karşı iftira ederek ''bana da vahyedildi'' diyenden ve ''yakında Allah'ın indirdiğinin benzerini indireceğim'' diyenden daha zalim kimdir? O zalimleri ölüm sarhoşluğunda bir görsen, melekler ellerini uzatırlar ve ''çıkarın nefsinizi bugün ceza günüdür, alçaltıcı bir azap var size çünkü Allah'a karşı hak olmayan şeyler söylediniz ve onun ayetlerine karşı kibirli oldunuz.'' [Enam suresi 93]
Enam 93.ayette ''bana da vahiy geldi, kutsal kitap yazdım'' diyen Celaleddin Rumi gibi sahte peygamberlerin ölüm anında neler yaşadığı haber verilmiştir. Melekler dayak atarak canlarını almış ve ruhları sıkıntı çekmeye başlamıştır. Konya'daki mevlana türbesinde yatan Rumi; kıyamete kadar kâbus görecek, kıyamet günü ise ateşe sokulacaktır. Buna rağmen türbesi akın akın ziyaret edilmektedir. Bu durum müslümanların kendi dininden habersiz olduğunu gösterir.
2- Mesnevi neden Kuran olmasın?
Kendi elleriyle yazdığı kitabın vahiy olduğunu söyleyen Rumi, bir müddet sonra kendi yalanına inanarak mesnevi'yi Kuran olarak görmüştür. Hatta ''mesnevi Kuran tefsiridir'' diyen oğlunu azarlamıştır.
Sultan Veled buyurdu ki: Dostlardan biri babama: Danişmentler ''Mevlana Mesnevi'ye niçin Kur'an diyor?'' diye benimle münakaşa ettiler. Ben kulunuz onlara cevaben: "Mesnevi Kuran tefsiridir dedim" diye şikayette bulundu. Babam bunu işitince bir müddet sustu, sonra: ''Ey köpek! Niçin Kur'an olmasın? Ey eşek! Niçin Kur'an olmasın? Ey kahpenin kardeşi! Niçin Kur'an olmasın? Peygamberlerin ve velilerin söz kalıpları içinde ilahi sırların nurlarından başka bir şey yoktur. Tanrı'nın kelamı onların temiz yüreklerinden kaynamış ve ırmak gibi olan dillerinden akmıştır.'' [Ariflerin Menkıbeleri 1, Ahmet Eflaki, sayfa 306, Hürriyet Yayınları 1973, Çeviri: Tahsin Yazıcı]
Sevgi ve hoşgörü timsali olarak lanse edilen Celaleddin Rumi'nin tatlı diline bakar mısınız. Mesnevi Kuran Tefsiri diyen kim olursa olsun, kendi oğlu bile olsa ''Ey eşek, ey köpek, ey kahpenin kardeşi'' diyerek en ağır hakaretlerle azarlamıştır. Ayrıca çocuğun ''Ben kulunuz'' demesi de dikkat çekicidir çünkü müslümanlar Allah'a kul olurlar. Müritler ise Rumi'ye kul olmuştur. Bunun sebebi ise Rumi'nin kendini Allah ilan etmesidir.
3- Ben Allah'ım iddiası!
Celaleddin Rumi sadece kendi kitabını Kuran ilan etmekle kalmamış, insanları kendine kul etmiştir. Ben Allah'ım diyerek yeryüzünde ilahlık taslamıştır. Kuran'da Firavun'un ''Ben sizin yüce rabbinizim'' (Naziat 24) dediği bildirilmiştir. Celaleddin Rumi ise şirk'e yeni bir boyut kazandırıp ''Ben Allah'ım'' demiştir. Hem de İnşallah demeyi yasaklamıştır.
Bir gün Mevlana hazretleri şeyh Muhammed Hadim'e işaret ederek: "Git filan işi tamamla," buyurdu. Şeyh Muhammed de: "İnşallah!" dedi. Mevlana hazretleri bağırarak: "Ey aptal! Söyleyen kimdir?" diye sordu. Şeyh Muhammed derhal düşüp kendinden geçti, ağzından köpük çıkmağa başladı. Dostların hepsi başlarını açtı ve: "Şeyh Muhammed dervişlerin hizmetçisidir ve çok da gereklidir, artık küstahlık etmez," deyip secde ettiler. Mevlana derhal inayet nazarı ile şeyh Muhammed'e baktı, Şeyh Muhammed kendisine gelip tövbe etti. [Ariflerin menkıbeleri 1, Ahmet Eflaki, sayfa 203, Hürriyet Yayınları 1973, Çeviri: Tahsin Yazıcı]
Bu hikayede Celaleddin Rumi, Muhammed Hadim isimli adama emir veriyor. Adam İnşallah deyince küplere binip ''Ben Allah'ım zaten, emri veren kim bre ahmak'' diyor. Bu kızgınlığın karşısında dayanamayıp yere yığılan mürit ayılınca ''Bir daha inşallah demeyeceğim'' diyerek Rumi'ye tövbe ediyor. Onu Allah olarak gördükleri için tövbeyi Rumi'ye yapmaları da normal. Müslümanlar ise Allah'a tövbe ederler. Gelecek zaman hakkında konuşurken de inşallah derler. Çünkü Allah bize inşallah demeyi öğretmiştir.
Bir şey için ''Bunu yarın mutlaka yapacağım'' deme. Ancak ''Allah dilerse'' Unuttuğun zaman rabbini zikret ve deki: ''Umarım rabbim beni bu durumdan olgunluğa daha yakın olana hidayet eder.'' [Kehf Suresi 23-24]
Ben Allah'ım deme sapkınlığı Celaleddin Rumi ile başlamış değildir. Rumi'den 300 yıl önce yaşayan Hallac Mansur (MS 858-922) ''Ene el hak: Ben hakkım'' diyerek Allahlığını ilan etmiştir. Rumi de onun yolundan giderek kendisini Allah ilan etmiştir. Ben Allah'ım demeyi şöyle savunur:
Ben Allah’ım (Enel hak) demeyi insanlar büyüklük iddia etmek sanıyorlar. Ben hakkım demek büyük bir alçak gönüllülüktür. Bunun yerine ‘’Ben hakkın kuluyum, kölesiyim’’ diyen birisi kendi varlığı, diğeri tanrının varlığı olmak üzere iki varlık ispata kalkışır. Halbuki ‘’ben hakkım’’ diyen kendi varlığını yok ettiği için ‘’Ene el hak’’ diyor. Yani ‘’Ben yoğum hepsi O’dur. Allah’tan başka varlık yoktur. Ben sırf yokluğum ve hiçim.’’ Bu sözde alçak gönüllülük daha fazla mevcut değil midir? İşte bu yüzden halk bunun manasını anlamıyor. [Mevlana - Fihi Mafih, Sayfa 57, Maarif Basımevi, İstanbul 1958, Çeviri: Meliha Ülker Tarıkahya]
Celaleddin Rumi; ''Enel hak: Ben hakkım'' şirkini savunmak için ''Ben Allah'ım'' demeyi alçak gönüllülük olarak göstermiş, ''Ben Allah'ın kuluyum'' demeyi ise kendini Allah'a ortak koşmak olarak sunuştur. Halbuki hem Allah vardır hem de yarattığı kullar vardır. Bu ikisi kıyas kabul etmez. Hiçbir şeye benzemeyen, eşi benzeri olmayan yüce yaratıcı Allah vardır, birde yüce yaratıcının yoktan var ettiği kullar vardır. İslam dininde insanlar Allah'ın kuludur. Bütün resuller Allah'a kul olmaya çağırmıştır.
Aksine, artık Allah'a kul ol ve şükredenlerden ol. [Zumer Suresi 66]
Şüphesiz ki Allah benim de rabbim sizin de rabbinizdir. Öyleyse ona kulluk edin. Dosdoğru yol budur. [Ali İmran 51]
Şüphesiz ki sana kitabı hak ile indirdik. Öyleyse Allah'a kulluk et, dini ona halis kıl. [Zumer suresi 2]
Ve ben cinleri ve insanları bana kulluk etmeleri dışında yaratmadım. [Zariyat suresi 56]
Her varlık Allah'ın yarattığı kul olduğu için ''Ben de varım'' demek kendini Allah'a ortak koşmak değildir. ''Ben de ilahım'' demek kendini Allah'a ortak koşmaktır. Sufiler ise Ben Allah'ım demeyi Ben Allah'ın kuluyum demeye tercih ederek kendilerini ilah yaparlar.
Ve onlardan kim ''Şüphesiz ben onun yanısıra ilahım'' derse işte onu cehennemle cezalandırırız. İşte böyledir zalimlerin cezası. [Enbiya suresi 29]
4- Veliler Allah'ın çocuğudur iddiası!
Kendisini Allah'ın çocuğu olarak göstermek isteyen Celaleddin Rumi, Allah adına söz uydurup velileri Allah'ın çocuğu ilan etmiştir. Yalanda sınır tanımayan Rumi, en büyük günah olan Allah'a çocuk isnad etme günahını ''Kuran tefsiri'' denilen masal kitabında şöyle işler;
Yavrum, veliler de tanrı çocuklarıdır. Onlar ortada olsun, olmasın. Tanrı mallarını canlarını korur, onların ahvalinden haberdardır. Sakın noksanlıklarını bulup aleyhlerinde gıybet etme. Onlar için kin güden onların öcünü alan tanrıdır. Tanrı dedi ki: Bu veliler benim çocuklarımdır. [Mesnevi, Cilt 3, Beyit: 79-80, Sayfa 7-8, Milli Eğitim Basımevi 1995]
İslam'da ise Allah'a çocuk isnad etmek çok büyük bir günahtır. Hem de gökleri çatırdatacak kadar büyük bir suçtur. İsa peygamberi Allah'ın çocuğu ilan edenler Kuran'da eleştirilir ve bu iddiadan vaz geçmezlerse cehenneme gidecekleri haber verilir. Aynı şirki Celaleddin Rumi de işlemektedir.
Rahman çocuk edindi dediler. Andolsun siz felaket birşeyle geldiniz. Neredeyse ondan gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar çöküp yıkılacaktı. Rahman’a çocuk istedikleri için. Rahman'a çocuk edinmek yakışmaz. Şüphesiz ki göklerde ve yerde kim varsa hepsi sadece Rahman'a kul olarak gelecek. [Meryem suresi 88-93]
Yahudiler ''Üzeyr Allah'ın oğludur'' ve Hristiyanlar ''Mesih (isa) Allah'ın oğludur'' dediler. Onların ağızları ile söyledikleri (uydurdukları) daha önceki kafirlerin sözlerine benziyor. Allah onları kahretsin, nasıl da (küfre) dönüyorlar. [Tevbe Suresi 30]
5- Allah mı büyük şeyh mi büyük?
Celaleddin Rumi'nin Sufizm dini baştan aşağı şirk içerir. Kendini Allah ilan eden, Allah dostu ilan ettikleri adamları Allah'ın çocuğu olarak gösteren zihniyet şeyhleri de Allah ile bir tutmuş ve Allah ile şeyh arasında fark olmadığını söylemiştir. Çünkü şeyhler Budizm'deki Nirvana'ya ulaşmak gibi Fenafillah denilen makama ulaşmış ve Allah'ta erimişlerdir. Böylece Allah şeyhde sudur etmiş, şeyh de Allah olmuştur. İkisi arasında fark yok ki diyerek şeyhin ilah olduğunu söylerler. Celaleddin Rumi müritlerine şeyhlerin de ilah olduğunu aşılamıştır. Allah ile şeyh arasında fark olmadığını aşılamak için mesnevi kitabında şöyle söyler.
O dua, yedi göğü de geçti, kabul edildi. O yoksulun işi, nihayet iyileşti, düzene girdi. Çünkü şeyhin o duası, her duaya benzemez. Şeyh, Tanrıda yok olmuştur, onun sözü Hak sözüdür. Tanrı, kendisinden bir şey isterse kendi isteğini nasıl reddeder? (Mevlana Mesnevi - cilt 5, Beyit 2242-2244)
Medresede ders anlatırken de müritlerine Allah ile şeyh arasında fark yok inancını aşılamış, etrafındaki herkesi bu inanca çekmiştir.
Yine sultan veled buyurdu ki: Bir gün babam medresede bilgiler saçıyordu. (Bu sırada) : Gerçek mürit, kendi şeyhinin herkesten üstün olduğuna inanan kimsedir. öyle ki, bir adam Bayezid'in müritlerinden birine "Şeyhin mi büyük, yoksa Ebu Hanife mi?" diye sordu. Mürit: "Şeyhim," diye cevap verdi. Sonra: "Ebu Bekir mi büyük, senin şeyhin mi?" diye tekrar sordu. O yine "Şeyhim," diye cevap verdi. (Nihayet) o, birer birer bütün sahabeyi saydıktan sonra: "Muhammed mi büyük, senin şeyhin mi?" dedi. O yine: "Şeyhim büyüktür," dedi. En sonunda: "Tanrı mı büyük, senin şeyhin mi?" diye sordu. Mürit: "Ben Tanrı'yı şeyhimde gördüm, şeyhimden başka bir şey tanımam, hep onu tanırım," dedi. Başka bir müritten de: "Tanrı mı büyük, yoksa senin şeyhin mi?" diye sordular. O da: "Bu iki büyük arasında hiç fark yoktur," dedi. Ariflerden biri de: "Bu iki büyükten daha büyük biri lazımdır ki, o bu farkı ortaya koysun" demiştir. [Ariflerin Menkıbeleri 1, Ahmet Eflaki, Sayfa 310, Hürriyet Yayınları 1973]
İslam dininde ise hiç kimse Allah ile bir tutulamaz ve hiç kimse Allah'tan daha çok sevilemez. ''Bu iki büyükten daha büyük biri lazımdır ki, o bu farkı ortaya koysun'' diyen sufiler, Allah ile kulları bir tutmaktadır. Peygamberler bile bu kadar kutsanmayı kabul etmemiştir. Son nebi Muhammed aleyhisselam şöyle demiştir:
''Deki: Ben ancak sizin gibi beşerim. Bana sizin ilahınızın tek ilah olduğu vahyolunuyor. Öyleyse ona yönelin ve istiğfar edin. Vay haline müşriklerin.'' [Fussilet Suresi 6] Evet, alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz ''Benimle Allah arasında fark yok'' dememiş, ben de sizin gibi insanım'' demiştir. Kuran'da Zuhruf 15.ayette kulları Allah'ın parçası olarak görenler ''Kefur: nankör, küfreden'' olarak nitelenmiştir. Bakara 165.ayette ise Müslümanların Allah’ı her şeyden üstün tutup her şeyden daha çok sevdiği bildirilir.
Kullarından ona bir parça isnad ettiler, şüphesiz ki insan elbette apaçık nankör'dür. [Zuhruf Suresi 15]
İnsanlardan kimisi Allah'ın yanısıra ortaklar edinir, onları Allah'ı sever gibi severler. İman eden kimselerin Allah'a olan sevgisi daha şiddetlidir. Zalim kimseler keşke görselerdi, azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının şiddetli olduğunu anlayacaklarını. [Bakara Suresi 165]
İslam dininden çıkan Celaleddin Rumi, eleştirileri önlemek içinse ''Olgun/Bilgili kişiler kafir olsa bile küfür şeriat olur'' demiştir. Böylece kendi yolunu şeriat yapmak istemiştir.
İlletli kimse ne tutarsa illet olur. Kâmil, kâfir bile olsa o küfür din ve şeriat haline gelir. [Mesnevi, cilt 1, Beyit: 1613, Sayfa 129, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1995 , Çeviren: Veled İzbudak]
Celaleddin Rumi'nin İslam'dan çıkması müslümanların şeriatını etkilemez. Sadece kendisi kâfir olmuş ve cehennemlik olmuş olur. Müslümanların şeriatı Kuran-ı Kerim'de yazanlardır. Son nebi Muhammed aleyhisselam da Kuran'a tâbi olmuştur.
Sonra seni emirden şeriat üzere kıldık. Öyleyse ona tabi ol. Bilmeyenlerin hevasına tabi olma.[Casiye Suresi 18]
6- Kadınlar akılsızdır iddiası!
Sevgi ve hoşgörü timsali zannedilen celaleddin rumi, kadınları yerin dibine sokar. Hem de akıllarını çocuk aklıyla bir tutup asla danışılmaması gereken akılsızlar olarak gösterir. Kadın düşmanlığını yaymak için hadis uydurmayı da ihmal etmemiştir.
Ümmet ''Kiminle meşveret edelim'' dediler de peygamberler ''Mukteda olan akılla'' diye cevap verdiler. Hatta soran adam ''iyi ama ya hiçbir tedbirli, isabetli, aklı olmayan bir çocuk yahut kadın gelirse, onunla da meşverette bulunalım mı?'' deyince, peygamber ‘’onunla da meşvette bulun fakat ne derse onun zıddını yap, ona aykırı yola git'' dedi. Nefsini kadın bil, hatta kadından da beter. Çünkü kadın parçadır, nefsinse büsbütün şer. [Mesnevi, cilt 2, Beyit: 2269-72, Sayfa 174, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1995]
Bu cümlelerde peygambere isnaden ''kadın ve çocuğa danışılmaz, kadının dediğinin aksini yapmak lazım'' iftirası atılmıştır. Halbuki İslam'da kadın-erkek birbirinin velisidir. Kadınlar erkeklerden aşağı değildir. İslam'da karakter ve amel önemlidir. Kuran'da övülen kadınlar vardır. Meryem validemiz ve Firavun karısı asiye övülen kadınlara örnektir.
‘’Allah iman edenler için Firavun'un karısını örnek verdi. (Asiye) demişti: ''Rabbim! Benim için senin yanında cennette bir ev yap. Beni Firavundan ve onun amelinden kurtar, beni zalimler kavminden kurtar. [Tahrim suresi 11]
Celaleddin rumi sadece kadın aklını küçümsemekle kalmamış, kadın rüyasını da küçümsemiştir. Kadının rüyasını erkeğin rüyasından daha aşağı görür. Hatta kadınlar renk ve güzel koku sevdiği için hayvana benzetip gönüllerini işkembeye benzetir. Bu kadın düşmanlığından Allah'a sığınırız.
Ahmak adamın rüyası da aklınca olur, aklı gibi değersizdir bir şeye yaramaz. Bil ki aklı ve ruhu da zayıf olduğu için kadının rüyası erkeğin rüyasından daha aşağıdır, daha değersizdir. [Mesnevi, Cilt 6, Beyit: 4319-20, Sayfa 343, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1988"]
''Kadında hayvan sıfatı üstündür. Çünkü kadının renge, kokuya meyli vardır.'' [Mesnevi, Cilt 5, Sayfa 203, Beyit: 2466, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1995]
''Bir erkeğin gönlü, kadının gönlünden aşağıysa o gönül, işkembeden de bayağıdır gayrı!'' [Mesnevi, cilt 3, Beyit: 3129, Sayfa 255, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1995]
İslam dininde ise kadınlar ve erkekler kendi karakterine göre ve yaptıkları amellere göre değerlidir. Üstünlük kadın yada erkek olarak doğmakla değil, takvalı olmakla mümkündür.
Erkeklerden veya kadınlardan her kim mümin olarak salih amel işlerse o takdirde dahil olurlar cennete. Ve hurma çekirdeğindeki çizgi kadar bile zulmedilmez. [Nisa Suresi 124]
Şüphesiz ki; Allah'a teslim olan erkekler ve Allah'a teslim olan kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, itaat eden erkekler ve itaat eden kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşu içindeki erkekler ve huşu içindeki kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını muhafaza eden erkekler ve muhafaza eden kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar için Allah onlara mağfiret ve büyük bir mükafat hazırladı. [Ahzab suresi 35]
7- İslam'ı beğenmeyen Celaleddin Rumi!
Bunca hurafeden ve şirkten sonra Celaleddin Rumi'nin İslam'ı övmesi de beklenemezdi. Kendisine yakışanı yaparak ''müslüman da değilim, kafir de değilim'' diyerek deist olduğunu ima etmiştir.
Kâfirlikten de müslümanlıktan da dışarda bir alan vardır ki, o boşlukta bizim bir sevdamız var. Arif oraya erişince başını kor, orada ne küfrün ne de müslümanlığın yeri vardır. [Mevlana'nın Rubaileri 1, Sayfa 64, Rubai: 304, Milli Eğitim Basımevi, 1974 İstanbul]
Allah teala ise müslüman olarak can vermemizi istemektedir. Yusuf peygamber de ''..Beni müslümanca vefat ettir ve beni salihlere kat.'' [Yusuf suresi 101] demiştir.
Ey iman edenler! Allah'a takvalı olun onun hak takvası ile. Ve sakın müslümanlık dışında ölmeyin. [Ali İmran 102]
8- Şarap içen sarhoş evliya: Celaleddin Rumi!
Celaleddin Rumi, kendini Allah ile bütünleşmiş bir ilah olarak gördüğü için artık Kuran şeriatına da uymaz. Mesela şarap içmeyi över, şarap haram değil mi diye soranlara hakaret eder, cennette helalse dünyada da içerim diyerek Allah'ın emirlerini önemsemez. Şarapçı Celaleddin rumi'nin sözleri şöyle;
Şarap içen akıllıysa daha ziyade akıllı olur. Kötü huylu ise büsbütün berbat bir hale gelir. Fakat insanların çoğu kötü ve ahlaksız olduğundan şarabı herkese haram ettiler. [Mesnevi, Cilt 4, Beyit: 2157-58]
Şarap iyi huyluları daha iyi huylu yapar diyen Rumi, kendisini iyi huylulardan gördüğü için gece gündüz şarap içer. İnsanlar arasında avam - havas ayrımı yaparak şarabın avam halka yasak olduğunu söyler. Kendi uydurduğu şeriata göre seçkin havas kesim şarap içebilir.
Hoşa giden her şey haram kılınmıştır ama bu halk için bir delil olamaz. Yoksa; ney, şarap, çalgı, güzel yüz ve saz alemi, olgun kişilere ziyan vermez. Ama bilgisiz halka yasaktır. [Mevlana'nın Rubaileri 1, Rubai: 1078, Sayfa 221, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1974]
Şarabı kendine helal eden rumi, ''şarap haram değil mi?'' diye soranlara da hakaret ederek ''Sana haram bize helal'' demiştir.
Bir gün kıskanç fakihler inkar ve inatları sebebiyle Mevlana'dan: "Şarap helal mıdır veya haram mı?" diye sordular. Onların maksadı Şemseddin'in şerefine dokunmaktı. Mevlana kinaye yolu ile: "İçse ne çıkar; çünkü bir tulum şarabı denize dökseler deniz değişmez ve denizi bulandırmaz. Bu denizin suyu ile abdest almak ve onu içmek caizdir. Fakat küçücük bir havuzu, şüphesiz bir damla şarap pisletir. Böylece tuzlu denize düşen her şey tuz hükmüne girer. Açık cevap şudur ki , eğer Mevlana Şemseddin şarab içiyorsa, her şey ona mübahtır. Çünkü o deniz gibidir. Eğer bunu senin gibi bir kahpenin kardeşi yaparsa, ona arpa ekmeği bile haramdır," buyurdu. [Ariflerin Menkıbeleri 2, Ahmet Eflaki, Sayfa 94, Hürriyet Yayınları 1973, Çeviri: Tahsin Yazıcı]
Ayrıca Celaleddin Rumi, şarabı kendine helal etmek için cennetteki şarabı bahane etmiştir. Madem cennette şarap var, dünyada neden olmasın diyerek şarap fıçılarını evine doldurmuştur. Rumi için Kuran'da şarabın yasak olması da önemli değildir çünkü ''kamil saparsa küfür şeriat olur'' (Mesnevi, cilt 1, Beyit: 1613) diyerek kendi şeriatını uydurduğunu itiraf etmişti.
Derler ki: yüce cennetler olacak, içinde temiz şaraplar, iri gözlü huriler olacak. Madem ki işin sonu oraya varacak. O halde bizim şarabımız da, sevgilimiz de peşin elimizdedir. [Mevlana'nın Rubaileri 1, Rubai: 605, Sayfa 123, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1974]
Cennette şarap olması oradaki nimetlerden biridir ve insanı sarhoş etmez. Dünyadaki şarap ise sarhoş eder ve yasaktır. İslam dininde yasaklar her kesim için geçerlidir. Şarap hem alimlere hem de cahillere yasaktır. Büyük günah olduğu haber verilmiştir.
Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan amelinden pisliktir. Öyleyse ondan kaçının, umulur ki felaha erersiniz. Oysaki şeytan sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister şarap ve kumar ile. Sizi Allah'ın zikrinden ve namazdan alıkoyar. Artık son verdiniz mi? [Maide suresi 90-91]
Sana içki ve kumardan soruyorlar. Deki: ''Onlarda büyük günah vardır. İnsanlar için menfaat de vardır ama günahları faydasından büyüktür.''... [Bakara suresi 219]
9- Kâbe düşmanı Celaleddin Rumi!
Celaleddin Rumi, kendi şeriatını uydurduğu için müslümanların hacı olduğu kutsal mekanı da put olarak göstermiştir. Orada hacı olmayı değersizleştirip ''Sen bize gel, kıble biziz'' demiştir.
"Kâbe, taşa-topaca tapanlarla doludur; sen bize yüz tut, biziz Tanrı kıblesi." [Mevlana Celaleddin - Divan-ı Kebir, Cilt 5, Sayfa 19, Kültür bakanlığı yayınları 1992]
İslam'da ise kâbe kutsal mekandır ve tavaf edip hacı olmak gerekir. Kâbe'yi İbrahim peygamber yeniden inşa etmiş, ibadet usullerini öğrenmek için dua etmiştir. bu dua sonrasında; tavaf etmek, namaz kılmak, kurban kesmek gibi emirler gelmiştir.
''İbrahim'e Beyt'in mekanını gösterdiğimiz zaman ''bana hiçbir şeyi şirk koşma ve evimi temiz tut; tavaf edenler ve ayakta duranlar ve ruku edenler ve secde edenler için. İnsanlar arasında haccı ilan et ki yaya olarak veya yorgun binekler üzerinde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler. Menfaatlerine şahit olsunlar ve rızık olarak verdiğimiz şeyden dört ayaklı güdülen hayvanlar üzerine malum günlerde Allah'ın ismini ansınlar, Böylece ondan yeyin ve doyurun muhtaç fakiri.'' [Hac Suresi 26-28]
10- Cinsel fanteziler anlatan Celaleddin Rumi!
Bu bölümde Celaleddin rumi'nin zihinleri kirletmek için anlattığı seks hikayeleri olacaktır. Eğer 18 yaşından küçükseniz bu satırları okumamanız önerilir. Böylece hem hayvanlarla hem erkek erkeğe cinsel sapkınlıklar anlatan Rumi'nin bilinç altınızı kirletmesine izin vermemiş olursunuz. Bu sapıkça hikayeleri de ''kıssadan hisse, ders vermek için anlatmış'' diyerek şirin göstermeye çalışanlar vardır. Halbuki İslam'ı anlatmak için seks hikayeleri anlatmak hiç bir peygamberin sünnetinde görülmemiştir. Bu hikayeler sadece müslümanların aklını bulandırıp onları saptırmayı amaçlamaktadır.
A- Eşekle cinsel ilişkiye giren kadın!
1335. O hilebaz halayığın bir kabağı vardı. Eşek kendisine ölçülü yaklaşsın diye kabağı, eşeğin aletine takardı. Yakınlaşma zamanında aletin yarısı girsin diye bu işi yapmaktaydı. Çünkü, eşeğin aleti tamamı ile girse rahmi de parçalanırdı, damarları da. Eşek boyuna zayıflayıp durmaktaydı. Eşeğin sahibi olan kadın da neden bu eşek böyle zayıflıyor, neden böyle kıl gibi inceliyor deyip dururdu. Fakat işin ne olduğunu anlamakta acizdi. Nalbantlara illeti nedir, neden zayıflamakta diye gösterdiyse de, 1340. Onda hiçbir illet görünmedi, kimse bunun iç yüzünü haber veremedi. Kadın bu işin aslını adamakıllı araştırmaya başladı. Her an eşeğin haline dikkat etmekte, neden böyle zayıfladığını bulmaya çalışmaktaydı. İnsanın adamakıllı çalışmaya kul olması gerekir. Çünkü her şeyi iyice arayan nihayet bulur. Eşeğin haline dikkat edip dururken bir de ne görsün? O halayık eşeğin altına yatmıyor mu? Bunu kapının yarığından gördü bu hale pek şaştı. 1345. Eşek, erkekler kadınlara nasıl yakınlaşırsa aynen onun gibi halayığa yakınlaşmış, işini becermekteydi. Kadın hasede düştü. Dedi ki, bu eşek, benim eşeğim, nasıl olur bu iş? Bu işin bana olması lazım ben işe daha ehlim. [Mesnevi, Cilt 5, Sayfa 112, Beyit: 1335-1345, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1995]
B- Kılık değiştirip kadınlara penisini elleten sapık!
3325.Sözü kuvvetli,cerbezesi yerinde bir vazeden vardı.Mimbere çıkmış vaız ediyordu.Kadın,erkek herkes mimberin dibine toplanmıştı. Cuha da bir çarşaf giyip yüzünü örttü,kadınlar arasına karıştı.Kimse onu tanımıyordu. Bir kadın,vaız edene gizlice sordu:Kasıktaki kıllar,namazın bozulmasına sebep olur mu? Vaiz dedi ki:Uzun olursa namaz mekruh olur. Ya hamam otuyla,ya ustra ile traş etmen lazım ki namazın tamam olsun,kabul edilsin. 3330.Kadın:Ne kadar uzun olursa namazın kabul olmaz dedi. Vaız eden dedi ki:Bir arpa boyu uzun olursa traş etmek farzdır. Cuha,hemen kızkardeş dedi,bak bakalım,benim kasığımın kılı o kadar olmuş mu? Tanrı rızası için elini uzat da bir yokla. Bakalım,mekruh olacak kadar uzamış mı? Yanındaki kadın,Cuhanın şalvarına el atar atmaz eline aleti geldi. 3335.Derhal şiddetli bir nara attı.Hoca,sözüm gönlüne tesir etti dedi. Cuha dedi ki:Hayır,gönlüne tesir etmedi,eline tesir etti.A akıllı adam,gönlüne tesir etseydi vay haline! O büyücülerin gönlüne birazcık tesir etti de onlarca sopa da bir oldu,el de. Padişahım,bir ihtiyarın sopasını alsan o sopa,onun eli ayağı olduğu için pek incinir. Halbuki onlar,elleri,ayakları kesileceği halde "Bize zarar olmaz ki"diye nara attılar,naraları gökyüzüne vardı.Hadi,gel kes dediler,can,can çekişmeden kurtulur. [Mesnevi, Cilt 5, Sayfa 272, Beyit: 3325-3339, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1995]
C- Tüğsüz oğlanla cinsel ilişkiye giren adam!
Bir iri adam bir oğlanı ele geçirdi. Bu adam bana kast eder diye çocuğun yüzü sarardı. Adam dedi ki “ Güzelim, emin ol.. sen benim üstüme bineceksin. Ben korkunç görünsem de aldırış etme, bil ki ben bir ibneyim. Deveye biner gibi bin üstüme, sür” İnsanların suretleriyle mânaları da işte böyledir. Dışardan adam görünürler, içerden melûn Şeytan! [Mesnevi , cilt 2, Sayfa 242, Beyit: 3155-3158, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1995]
Adamın biri bir oğlana kötülükte bulunurken oğlanın belindeki hançeri görüp "Bu neden," diye sordu. Çocuk, "Birisi benim hakkımda kötü düşünceye saplanırsa onunla karnını deşerim" dedi. Oğlancı adam, hem işin beceriyor, hem de Şükür Tanrı'ya ki ben sana kötülük düşünmüyorum diyordu... Bir oğlancı, evine bir oğlan götürdü. Onu baş aşağı edip düzmeye koyuldu. Bu sırada o mel'un çocuğun belinde bir hançer gördü. Dedi ki: Belindeki ne? Oğlan, kötü düşünceli biri hakkımda kötü bir düşünceye kapılırsa bununla karnını deşeceğim diye cevap verdi. Oğlancı, Tanrı'ya hamdolsun dedi, iyi ki ben sana bir hile yapıp kötü bir düşünceye kapılmadım. Sende adamlık olmadıktan sonra hançerlerin ne faydası var? Yürek olmadıktan sonra bunda ne fayda var ki? [Mesnevi, Cilt 5, Sayfa 205, Beyit: 2496-2500, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1995]
D- Şems'in Allah ile oynaşması!
Örneklerin en felaketi olan bu hikayede Celaleddin Rumi'nin hocası Şemsi Tebrizi'nin karısı kaybolur. Allah da şems'e üzülerek kadın suretine bürünüp gelir. Bir müddet şems ile oynaşıp koklaştıktan sonra tekrar göklere yükselir. Bu facia hikaye mevleviler tarafından gerçek kabul edilir. Sufilerin nasıl bir cinnet geçirdiklerini bu örnekle daha iyi anlayabilirsiniz.
Sultan Veled yine buyurdular ki: Mevlana Şems-i Tebrizi'nin Kimya Hatun adında bir karısı vardı. Bir gün Şems hazretlerine kızıp Meram bağları tarafına gitti. Mevlana hazretleri medresenin kadınlarına işaretle: "Haydi gidin Kimya Hatunu buraya getirin; Mevlana Şemseddin'in gönlü ona çok bağlıdır," buyurdu. Bunun üzerine kadınlardan bir grup onu aramaya hazırlandıkları sırada Mevlana, Şems'in yanına girdi. Şems, şahane bir çadırda oturmuş, Kimya Hatunla konuşup oynaşıyor ve Kimya Hatun da giydiği elbiselerle orada oturuyordu. Mevlana bunu görünce hayrette kaldı. Onu aramağa hazırlanan dostların karıları da henüz gitmemişlerdi. Mevlana dışarı çıktı. Bu karı kocanın oynaşmalarına mani olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra Şems, "İçeri gel" diye bağırdı. Mevlana içeri girdiği vakit, Şems'ten başkasını görmedi. Bunun sırrını sordu ve: "Kimya Hatun nereye gitti?" dedi. Mevlana Şems: "Yüce Tanrı beni o kadar sever ki istediğim şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya şeklinde geldi" buyurdu. İşte Bayezid'in hali de böyle idi. Tanrı ona daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde göründü. [Ariflerin Menkıbeleri 2, Ahmet Eflaki, Sayfa 92-93, Hürriyet Yayınları, İstanbul 1973]
Sonuç: Mesnevi Kuran tefsiridir iddiası tamamen yalandır. Bırakın Kuran tefsiri olmayı sıradan bir kitap bile değildir. İçinde müslümanlığı hiçe sayan ifadeler mevcuttur. İslam düşmanları da yıllarca müslümanları Kuran'dan uzak tutmak için ''Siz Kuran'ı anlamazsınız, en iyisi Evliyaların kitaplarını okuyun, Mevlana hazretlerinin Mesnevisini okuyanların Kuran okumasına gerek kalmaz'' demişlerdir. Arka planda Sufizm dini yayma amacı vardır. Celaleddin rumi, İslam diniyle alakası olmayan şişirilmiş bir balondur.
Sosyal Medya Hesaplarımız!